DünyaEğitimEkonomiGündemKültür & SanatMagazinManşet

Güç ve Aklı elinde tutanlar, unutmayın mutlak güç sahibi bir Allah var!..

Güç ve Aklı elinde tutanlar, unutmayın mutlak güç sahibi bir Allah var!..

Her şey bir anda oldu.

Bayram değildi seyran değildi ama “Hamas” bir anda İsrail’e saldırdı.
Herkes şaşırdı, Mossad gafil mi avlanmıştı ve Hamas bu saldırı stratejisini ve silahı nereden bulmuştu?
Öyle veya böyle,
Bir şey oldu ve Orta Doğu’nun kalbinde ortalık karıştı.
Kim kimin değirmenine su taşıyor, kim kimle iş tutuyor, kim kimin emriyle masumları öldürüyor ve bu olanlar en çok kimin işine yarıyor belli değil.
Hemen, aslında belli; her şey ortada diyebilirsiniz.
Çünkü İsrail gözü dönmüşçesine/canice ve adeta bir milleti yok etmek istercesine vuruyor da vuruyor!

Daha önceki yazılarımda da söyledim:
Hamas’ın saldırısı Filistinlilerin işine yaramazdı ve yaramadı.
İsrail’in ayırt etmeksizin yaptığı saldırı/hastaneyi vurması ve çoluk çocuk demeden herkesi hedef yapması İsrail’in de işine yaramaz ve yaramayacaktır.

Bakınız,
İsrail’in beş yüz kişiyi katlettiği hastane saldırısına dikkat çekmek istiyorum.
Bu durum Hamas’ın saldırısıyla küresel kamuoyu nezdinde haklılık elde eden İsrail için büyük bir handikaptır ve elini zayıflatan bir durumdur.
Peki, bunu İsrail neden yaptı?
İşte olayın püf noktası/en tehlikeli boyutu ve zurnanın zırt dediği gizem ve bilinmezlik bu sorunun cevabında…

Beklenen cevap geldi: İsrail, “Biz yapmadık!” dedi. Bozacının şahidi olan Amerika, olayın üstünden daha 24 saat geçmeden “Araştırdık ve Hastane saldırısını İsrail yapmamış.” diyebildi.

Peki, dijitalizasyon konusunda her şeyi bilen Amerika ve kendini her şeyin sahibi olarak gösteren güç ve akıl sahiplerine soruyorum o halde: Hastaneyi kim bombaladı?

Gerçekten komik değil mi?

Bu arada, bombalanan ve beş yüz kişinin hayatını kaybettiği El-Ahdî Hastanesinin de Babtist-Angilikan hastanesi olması sadece bir tesadüften mi ibarettir? Öylesine aklıma geldi ve sordum.

Bir şey daha:
İsrail’in bir askerî sözcüsü var.
Adam insan mı veya insanlıktan nasibini almamış birisi mi, belli değil!
Adam her söyleminde söz yerine kan kusuyor/kin kusuyor/ağzından irin akıtıyor.
Bu şahıs sıradan bir Yahudi mi/herhangi bir youtuber mı yoksa üst düzey bir devlet görevlisi mi, belli değil!
Kaldı ki herhangi bir vatandaş bile onun kullandığı zehirli dili ve kin akan söylemselliği asla kullanmıyodur!
Ama bu adam hâlâ görevde,
Tıpkı pek masumiyet kaygısı olmaksızın saldıran Kassam Tugaylarına Hamas yetkililerinin itiraz edememesi gibi…

Bilinmezlik ve gizem bu kadar mı?
Değil tabi ki…

Mesela: ABD başkanı Biden ve sergilediği tavır!
Dışişleri bakanı sürekli bölgede/İsrail’in “Bakanlar Kurulu Toplantısı”‘na katılıyor.
Tek başına evine gidemeyecek halde olan Biden, apar topar İsrail’i ziyarete gidiyor.
Sanki Amerika’nın da üstünde birileri Amerika başkanına da talimat vermiş ve Biden da ölümüne bu eylemleri yapıyor ve akla-ziyan bu İsrailist söylemleri dile getirebiliyor.

Dahası da var:
Amerika’nın iki askerî filosunun Akdeniz’e gitmesinin sadece İsrail’e destek bâbında olduğu bana ikna edici gelmiyor.
Başka bir şey var/görünenlerin arkasında başka bir şeyler oluyor/bizler yaşanan dramatizasyona-cinayetlere ve katliamlara odaklanmış duygusal tepkiler içindeyken birileri farklı/büyük ve daha derin bir planı realize ediyor gibime geliyor.

Kimse bana olanları sadece olanlardan ibaret gibi anlatmasın ve söylemesin.
Sanki görünmez bir el sadece Filistin’e/Arabistan’a/İran’a/Lübnan’a kısaca Orta Doğu’ya değil de İsrail’e de ayar verme, İsrail’i hizaya sokma ve kontrole çekme gibi bir süreç başlatmış vaziyette…

Bir gerçek ve bu gerçeğin getirdiği birden çok gerçeklik var.
Gerçek olan: İsrail-Filistin husumeti/yaşanan çatışma –daha doğrusu İsrail katliamı- ve yarını belli olmayan/öngörülmezlik içinde bir Orta Doğu…
Ortaya çıkan gerçeklik ise birilerinin ince ince hesaplayarak/nakış nakış işleyerek bir Orta Doğu torbası oluşturduğu ve bu olayla beraber hepsiyle birden hesap kesmeye başlamış olması…;
Burada kalır mı?
Kalır gibi gözükecek gelişmeler olsa da bölgede hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Bu süreçte “Yeni Dünya Düzeni”‘nde bölgesel boyutlu pek çok insanın hatta bazı halkların, hatta bazı etnik, mezhebî veya radikal grupların yerlerinden sökülerek farklı bölgelerde tecride bırakılması bile konuşulan/planlanan olasılıklardan birisidir.
Ben bunu söyleyeyim, varın gerisini siz düşünün!

Sonuç:
Bir oyun oynanıyor.
Hakimiyet oyunu…
Ama hayatını kaybedenler gerçek. Annesiz, babasız kalan çocuklar gerçek.

Evladını bir anda kaybeden ve hatta son nefesinde de onları “Korkma acıların birazdan dinecek!” diyerek ölüme hazırlayan ve daha fazla acı çekmeden ölmesini bekleyen anne babalar da gerçek. Aile bireylerinin parçalanmış bedenlerini tek bir torbada toplamaya çalışan insanlar da gerçek. Hastanelere bombalar yağdırılıyor, bu da gerçek!

Katledilen çocuklar/yıkılan yurtlar/yok edilen bir millet de gerçek ve olanların savaş ahlâkına aykırılığı da bir gerçek. Bu gerçeklerin hepsini şaşkınlıkla karşılasam da asıl şaşkınlığım tüm dünyanın bu gerçeği çok ünlü bir yönetmenin ve başrol oyuncularının vizyona yeni girmiş devasa bir yapıtını beyaz perdede izler gibi izlemesinedir. İşte aklım asıl bunu almıyor. Bizim haberlerde izlediğimiz, olanların sadece küçük bir kesiti. Bunca yaşanan ve yaşanmakta olan zulme, bizim de içinde bulunduğumuz “Üçüncü Dünya” sadece kınayarak tepki gösteriyor; Batı ise “Olanların İsrail’le alakası yoktur!” açıklamasını yaparak kendini temize çıkarıyor.

Katledene-katledilene bakıyorum dört semavi dinin mensubu…
Ama birileri insanları böcek gibi/popülasyon gibi sadece sayıdan ibaret görüyor.
Ve hatta masa başında artırılması/azaltılması gereken bir rakamsallık gibi hareket ediyor.

Ama bir şey daha var:
İnsan denen varlığa, aklı ve gücü veren akıllıların en akıllısı ve güçlülerin en güçlüsü tek bir “Mutlak Güç” var.
Dört semavi dinin de en önemli ortak noktası olan bir “Yaratıcı” var.
Bence kartlar yeniden karılırken/hesaplar yapıp oyun kurulurken Tanrı gerçeği asla göz ardı edilmemelidir!

Bunca zamandır “Yeni Dünya Düzeni”‘ne dair yazılar yazan/güç ve akıl sahiplerini birazcık olsun yakından bilen ve neler için nelerin feda edilmesinin göze alındığını öngörebilen birisi olarak burada o “birilerini” uyarıyorum ve “kan/zulüm/katliam” üzere kurulacak “Yeni Düzen”in pek de kaim olamayacağını, kimseye yarar getiremeyeceğini ve bugün akıtılan kanın yarın bedellerinin ödetileceğini hatırlatmak isterim.
Tarih bu ve benzeri örneklerle doludur.
Gerek bireysel bazda gerekse de devletsel boyutta zulüm hiçbir zaman kimseyi/hiçbir kavmi ve hiçbir gücü payidar kılmamıştır.
Çünkü zulüm döner gelir zulmedenlerin ayağına dolanır!
Bu da böyle biline!..

Son olarak:
Tam da bu yazıyı yazarken “ABD Dışişleri Bakanı Blinken” ile “Filistin Lideri Mahmud Abbas”‘ın görüşmesine denk geldim.
Taraflar hoş beş ederken tebessüm ediyor, espriler yapıyor ve hatta birbirlerine gülücük atıyorlardı.
Belki buna diplomatik nezaket diyen falan olabilir ama ben o tebessümleri kınadım arkadaş!
Gücüme gitti/bana ağır geldi ve kınadım…
Hadi Blinken neyse o İsrail’in katliamlarından keyif de alsa şaşırmam ama ya Sayın Mahmut Abbas ve yanındakilere ne demeli?
Gülümseyecek ne var da gülebiliyorsunuz acaba!
Tebessüm edebilecek bir ruh halinde nasıl olabiliyorsunuz?..
Neyin kafasındasınız siz!
Yazıklar olsun size!..

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Okunma Sayısı: 192
Başa dön tuşu